Mehmet Ayhan’ın ‘Köye özlem’ başlıklı yazısı şöyle:
“(Gönen Köy Enstitüsüne yeni kaydolmuştuk. İlk günlerde arkadaşlar köye dönmeyi düşünüyorlardı. Ben de özlüyordum ama okulu asla terk edemezdim. )
Yaşam Sevincimizi Besleyen Kültür, Yerelden Evrensele…
Yetiştiğin kültür, senin bir parçandır. Ondan kopamazsın, özlem duyarsın. Bu gerçeklik koylerde daha belirgindir. Evrensel kültürü görüp benimsedikçe özgürleşir, konuya eleştirel gözle yaklaşır, gelişmeye acık tutum gösterirsin. O ara, kültür öğelerinin işlevselliğini de değerlendirir, iyileştirilmesine katkıda bulunmaya çalışırsın.
Kültür, kişiliğimizin yapı taşı, toplumun yapı harcıdır. Yaşam boyu etkisini duyumsarsın, duygulanırsın. Kendi kültürünü yaşamayan, evrensel kültürü değerlendirip algılayamaz.
Köyümüzden kopmuş olmak, arkadaşlarımızda sıla özlemi yaratmıştı. Üzüntülüydük. Bazı ağabeylerin hinliği tutar, bu özlemlerimizi kaşıyarak bizi ağlatırlardı. Zamanla alışacaktık ama köydeki o güzellikler, burnumuzda tütüyor, gözümüzün önünden gitmiyordu.
Yayladaki menekşelerin-çiğdemlerin kokuları, koyunlar kuzular, yağ, yoğurt tulumlarının ovaya inmesi, harman sonu, bağ bostan bozumu, pekmezlerin kaynaması, çökeleklerin tuzlanması, tereyağlı bazlamalar, cevizler bademler, bulgur ve tarhana hazırlıkları, duvar ve tavanların, mısır kocanlarıyla kavun – karpuz – ayva ve narlarla bezenmesi, evlere bolluk bereket mutluluk havası saçardı.
Dayanışma paylaşım, ayrı bir güven ve huzur verir, insan sıcaklığı yaratırdı. Bu olanaklarla halkımız yok yoksul görünse de gönül zenginliği yaşardı. Artık sırada düğün dernek, evlerde müzikli eğlence vardı. Yaşanan toplum ve insan sıcaklığını, çocukluk arkadaşlıklarını aşklarını unutmak mümkün müydü!..
Düğünlere, Dinar’dan çağrılan davulcuların zurnacıların gelmesini dört gözle bekler, geldiklerinde sevinçten göklere çıkardık. Onlar da bizi selamlar, bir marş çalarak ya da (Gönen mezunu ağabeylerimizden öğretmen ve radyo sanatcısı Salih Urhan’ın “Yurttan Sesler” repertuvarına kazandırdığı yerel türkümüz, “Aşağı yoldan çıktı bayrağın ucu. /Belinde sallanır çevrenin ucu. /Sen benimsin ben seninim en gücü. /Doğan aylar doğuşundan bell’olur, / Güzel seven gülüşünden bell ’olur” türküsüyle düğün evine varılır. Meydanda bir iki zeybek oyunundan sonra çalgıcılar dinlenmeye çekilirler. Hele düğün sahibi Dinar Bandosunu (Tam Calgıyı) tercih etmişse, ortam biraz daha disiplinli havaya bürünür.
Yerel kültürümüz, Cumhuriyet kültürüyle işlenmektedir. Sesler, temiz- kararlı- armonili ve heybetli. Ritim sazlar – davul ve zil- vurdukça icin de dışın da titrer. “Zurnada peşrev olmaz” derler. Tam çalgıda olur. Çünkü kaval zurna gibi nefesli halk çalgılarının yapımı ölçüsüzdür.Ayrı tondan ses verirler, diger sazlarla ahenk akort sağlanamaz. Bando’nun (tam calgı) sazları ise akortludır. Tek sesli – çok sesli parçalar uyumlu olarak yorumlanabilir. Bandoda akort vermeyen uyumsuz algılara yer yoktur. Bozulan toplumsal düzeni de “Tam Çalgı” simgesiyle anlatır.
Veysel: “Tam çalgı’ya karıştırdık kavalı, davul belli değil, saz belli değil” der. Davulcular da cumhuriyet kültürünü marşlarımızla sergilemeye Çaba gösterirlerdi.İki zurna varsa birlikte çalamazlar. Biri melodiyi calarken Öbürü sabit bir sesi üfler (dem tutmak).
Öğretmenlerimizin programlamasıyla ulusal bayramlarımızda da gelirdi davulcular. Davul özgürlüğün sesidir. Onlar önde, biz öğrenci konvoyu arkada “Onuncu Yıl Marşı” ve diğer marşlarla şarkılar türkülerle köyü dolaşır, belirli alanlarda halkı selamlar gösteriler yaparak köylümüzle birlikte ulusal duyguları yaşardık. Yaşlı teyzelerin gözleri yaşarır, elma iğde-üzüm-şeker gibi çerezlerle bizi sevindirirlerdi.
Onlardan da “Ey Gaziler” gibi şiirlerle törene katkıda bulunanlar olur, ulusal bayramlarımızı birlikte coşkuyla kutlardık.
O ara, cami sokağından geçerken (düğünlerde gelin alaylarında da), temiz kutsal duyguların yer aldığı o mekana saygıyla davullar şarkılar susardı. Zaman zaman yetişkinlerin evlerinde düzenlenen özel “HENG”lere (müzikli oyunlu eğlence) ilgi duyar, burnumuzu sokmaya çalışırdık.
Bir keresinde, babayiğit efendi görünümlü Hacelilerin Yusuf Ağabeyin evinde, görkemli bir heng olacağını duyduk. Askerlik evine uğurlama ya da askerlik dönüşünü kutlama amaçlı bir programdı. Oda büyüklerle dolmuş taşımıştı. Köyümüzün ses ve saz sanatcısı Veli Bey yerini almış, sazına düzen vermeye başlamıştı. Çevre köylerde üstüne olmayan göcek Mizan usta da cebinde kaşıklarıyla oradaydı. İçeride olmaya can atıyorduk ama mümkün değildi. Kapıdan seyretmemiz bile bir şanstı biz çocuklar icin. Ne ki az sonra Yusuf Ağabey kapıyı kapamaya gelmişti. Önde bulunan beni “Gel Memedim” diyerek içeriye alıp kapının kıyısında yer gösterdi. “Memedim şuraya otur seyret” dedi. Dünyalar benim olmuştu, ne kadar sevinmiştim. Unutamam… Onu rahmet ve saygıyla yad ediyorum.”….
Ve evrensele doğru yol alıyoruz… Devam ediyor…”